Osmaniye Akdeniz Turizm Nostaljisi

Türkiye’nin 80. ili olan Osmaniye, 1996 yılında il statüsüne yükseltilmiştir. Adana’dan ayrılarak 7 ilçe ile il olan Osmaniye tarihin en eski dönemlerinden bu yana yerleşim yeri olarak kullanılmaktadır. Birazdan göreceğiniz üzere Osmaniye’nin hem tarihi hem de doğal güzellikleri bulunduğunu göreceksiniz.

Osmaniye Akdeniz Turizm Nostaljisi
Aleyna Özcan Coğrafi ve stratejik konumu itibarıyla yerleşmeye müsait olan Osmaniye Doğu Anadolu nun giriş kapısı durumundadır

TARİHİ

Çukurova ilk çağlardan itibaren çeşitli uygarlıklara (Hitit, Pers, Roma) beşiklik yapmıştır. Coğrafi ve stratejik konumu itibarıyla yerleşmeye müsait olan Osmaniye, Doğu Anadolu'nun giriş kapısı durumundadır. Orta Doğu ülkeleri ile bağlantı sağlayan yol üzerindedir. İpek ticaret yolunun da bu bölgeden geçmesi bölgenin önemini artırmıştır. Özellikle İlk Çağlarda geçimlerini korsanlıkla sağlayan kavimler Nur Dağları üzerine yerleşmişlerdir. İsos Limanına gelen ve Akdeniz de seyreden ticaret gemilerini soyan korsanlar Nur Dağlarında barınmışlardır.

Anadolu'ya Türk akınları Abbasi Halifesi Harun Reşit zamanında yapıldı. Türklerden Hassa Orduları kuran Harun Reşit, Anadolu seferlerini Abbasi Ordularıyla beraber Türk askerlerine yaptırmıştır. Bölgede, eski adıyla Haruniye, şimdiki adıyla Düziçi olan ilçede Harun Reşit Kalesi olarak anılan bir kale hâlâ varlığını sürdürmektedir. Anadolu'ya gelen Türkler bu bölgeleri iklim ve coğrafi şekil olarak ilk anayurtları Orta Asya’ya çok benzediğini gördüler. Anadolu'da yurt edinecekleri yerleri keşfetmeye başladılar.

1071 Malazgirt zaferiyle Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı. 1082 ve 1083 tarihlerinde Kutalmışoğlu, Süleyman Şah'ın komutanlarından Afşin Bey komutasında Anadolu’da fetih hareketleri başladı. Çukurova’ya kadar gelen Türkmen aşiretlerinden Ulaşlı aşireti, Nur Dağları'nın bulunduğu bölgeleri kendileri için yaşamaya en uygun bölge olduğunu görerek buraya yerleştiler.

Osmaniye'nin Haraz bölgesine yerleşen aşiretin geçim kaynağı hayvancılıktı. Yayla ile kışla arasında sürekli hareket eden aşiret Haraz'ı kışla, Nur Dağları'nı da yayla olarak kullanmaya başladı.

1517 yılında Toprakkale'nin doğusunda İpek Yolu'nun da içinden geçtiği yerde önemli bir ticaret merkezi ortaya çıktı. Fakuşağı, Dereobası, Karacalar ve Erzin’i de içerisine alan bu bölgeye Kınık adı verildi. Bu şehre Adana, Tarsus, Maraş ve Belen'den Bezirganlar ticaret mallarını getirerek İsneyn pazarında satıyorlardı. Pazar ve salı günü kurulduğu için adına isneyn denilmiştir. Kınık şehri, 5 mahalle, 12 köy ve 48 mezradan oluşmaktaydı. Ünlü seyyah Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu bölgeden Kınık Şehri olarak bahsetmektedir. Aslında Erzin ve Dörtyolu ve hatta Ceyhan ve Yumurtalığı da içine alan bölgenin adı Osmaniyedir.

Osmanlı Devleti'nin duraklama döneminde Anadolu'da çıkan Celali İsyanları, Nurlarda yaşayan Ulaşlı aşiretini de etkiledi. Osmanlı Devleti iç güvenliği ve siyasi istikrarı sağlamak amacıyla Derviş Paşayı Çukurova'da mecburi iskanı uygulamak üzere görevlendirdi. Derviş Paşa, Fırka-i Islahiye adı verilen askerlerle Osmaniye'nin Dereobası Köyünün yamacına 1865 yılında karargâhını kurdu. Ovada yaşayan Cerit, Akçakoyunlu, Tecirli aşiretlerini de ovada bulundukları bölgeye yerleştirdi.

1866 yılında Hacıosmanlı merkezli kurulan Osmaniye, Payas merkezli Üzeyir sancağına bağlandı. Üzeyir sancağı, Halep Eyaletine bağlıydı. Sancak merkezi, 1874 yılında Payas'tan Yarpuz'a (Cbel,Eski Osmaniye) taşındı ve Cebeli Bereket Sancağı adını aldı. Bu sancağa; Osmaniye,Payas, Erzin,İslahiye, Hassa, Bahçe, Ceyhan ve Yarpuz kazaları bağlandı.

1905 ve 1924 yılları arasında Cebeli Bereket Sancak olarak kaldı. 1908'de merkez Osmaniye'ye taşındı. 1924 tarihinden sonra sancaklar ile dönüştü. 1924'ten 1933 yılına kadar il olan Osmaniye, 1 Haziran 1933'te tekrar ilçeye dönüştürüldü. 26 Ekim 1996 tarihinde TBMM tarafından tekrar il olma hakkı tanındı. Ancak Osmaniye'nin doğal sınırları oluşmadı. Erzin, Dörtyol ve hatta Yumurtalık doğal Osmaniye sınırlarına dahil iken; Kadirli ve yeni ilçe Sumbas ise Kozan Sancağı'nın sınırlarıydı. İllerin ilçeye dönüştürülüp sonra tekrar il olmaları sınırlarda karışıklığa neden olmuştur.

 

OSMANİYEMİZİN GEZİLECEK NEFES KESİCİ YERLERİ:

·         KARAÇAY ŞELALESİ VE MESİRE YERİ

Osmaniye kent merkezine 4 kilometre uzaklıkta bulunan Karaçay Şelalesi adeta saklı bir cennet olan bu mesire yeri yaz ayı ile beraber dolup taşıyor.Bölge halkının sıklıkla geldi mesire yeri şehirden uzaklaşmak için doğru yerlerden sadece bir tanesidir. 

·         ALA CAMİİ

Ala Cami, Roma, Bizans ve Türk İslam Medeniyetlerinin izlerinin görüldüğü Osmaniye'nin en önemli eserlerinden biridir.Osmaniye Müze Müdürlüğü Başkanlığı'nca yapılan kazılar sonucunda Ala Cami'nin kyriptası (bir binanın altında bulunan taş oda) ile birlikte kilise olarak yapıldığı ve tüm çevresinin mozaiklerle kaplı olduğu, kuzey ve batı kısmındaki mozaikli alanlar revaklı iken doğu ve güneydeki mozaikli alanların ise üstü açık olduğu anlaşılmıştır. Dışarıdan girişli kyriptası bulunan benzer kiliselere Adana İli Tufanbeyli İlçesinde yer alan Şar Kırık Kilise örnek gösterilebilir. Yapı hakkında çok sayıda yayın hazırlayan Bayliss yapının ilk olarak bir manastır olarak yapıldığını ve buranın Hristiyanlar için bir haç merkezi olabileceğini iddia etmektedir. Kazı sonrası elde edilen buluntular da Bayliss’in düşüncesini desteklemektedir. Ala Cami Bizans Döneminde bir kilise olarak yapılmış, Dulkadiroğulları döneminden itibaren ise cami olarak kullanılmıştır.

Dulkadiroğlu Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlu Kasım Bey 15'inci yüzyılda kilisenin batı tarafına bir minare ve şapelin güney duvarına bir mihrap ekleterek buraya “Alaüddevle Mescidi” adını vermiştir. Halk arasında ise Ala Cami” olarak bilinmektedir.

Yapılan çalışmalar Alacami’nin 4 farklı evresinin olduğunu göstermektedir. 

Birinci Evre (Erken Bizans Dönemi): Bu döneme ait kalıntıların ilki kuzeydeki mozaiklerdir. Roma sütun parçaları ve mimari plastik parçaların temelde devşirme olarak kullanıldığı zemini mozaikle kaplı olan bir platform ve Ala Camiye çıkışı sağlayan dört basamaklı bir merdiven Erken Bizans Dönemine aittir. Yine Ala Cami’nin güney doğu kısmında Erken Bizans Dönemine ait su yapısı tespit edilmiştir. Bu yapının ince tesseralardan oluşan mozaikleri yapının nymphaion (Yunanistan ve Roma'da nemfleri kutsamak adına dikilen anıtlara verilen isim) olabileceğini akla getirmektedir. Ancak bu döneme ait en önemli buluntular Ala Cami’nin güneyinde yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılmıştır. Güneyde gerçekleştirilen kazılarda doğu batı doğrultulu ve bir apsisle sona eren bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Yapının güney duvarı günümüzde halen kullanılan okul duvarının altına doğru devam etmektedir.Tek netli bu mekanın zemini büyük oranda tahrip olmuş ve orijinal zemin kotunun altında kalmıştır. Mekanın doğusunda tespit edilen zemin tuğlaları yapı zemininin tuğla ile kaplı olduğunu göstermektedir.Yapıdan batıya doğru devam eden sütun sıraları ve bu alanın batı kısmında ele geçen mozaikler burada yer alan revaklı yapının da zemininin mozaiklerle kaplı olduğunu göstermektedir. Arazi yapısına göre Ala Cami’nin avlusu da farklı kotlarda bulunmaktadır. Güneyde yer alan avlu iki bölümden oluşup yine güney yönünde revaklı bölüm ile sonlanmaktadır.

İkinci Evre (Orta Bizans Dönemi): Bu Dönemde yapı bazilikal planlı bir kiliseden tek netli bir şapele çevrilmiştir.Yapı güneyindeki tek netli mekanın apsis bölümü bir duvar ile kapatılmış ve mekan içine bir sıra sütün dizisi yerleştirilmiştir.

Üçüncü ve Dördüncü Evre (Dulkadiroğulları ve Osmanlı DÖnemi): Bu dönemde yapının kuzeyine iki bölümlü bir sarnıç eklenmiştir. Sarnıçın doğusunda tespit edilen künkler ile su yolunun sarnıç ile ilişkili olması muhtemeldir. Sarnıçın güney duvarında Kelime-i Tevhit ve Arapça duhul(giriş) anlamına gelen bir yazı bulunmaktadır. Tespit edilen bu yazı ile sarnıç Osmanlı Döneminde de kullanılmış olmalıdır. Ayrıca yapının güneybatısında seramik fırını tespit edilmiş olup özellikle batı ve güney tarafta açılan çok sayıda çöp çukurunun ise seramik atölyesinin atıkları için açıldığı düşünülmektedir. Bu çukurlarda Osmanlı Dönemine ait olmalıdır.

·         TOPRAKKALE KALESİ

Kalenin kim tarafından inşa edildiği tam olarak bilinmiyor. Ancak; yapılış tarihi M.Ö 2000’li yılları göstermektedir. Kalenin yapılış amacı Çukurova ile Suriye arasındaki yolu kontrol etmektir.

·         HARUNİYE KAPLICASI

Kaplıcada çıkan suyu ruhsal yönden yaşanılan sıkıntılara iyi geldiği belirtilmektedir. Önceden Haruniye Kaplıcası sadece yaz aylarında hizmet veriyordu. Kaplıcaya olan ilginin artması ile beraber tesisin 12 Ay 115 yatağı ile beraber hizmet vermesine karar verildi. Su yıl boyunca standart 32 dereceye sahiptir. Kaplıca suyunun içerisinden kalsiyum, sülfat, magnezyum, sülfür, bikarbonat gibi elementler bulunmaktadır.

·         OSMANİYE KENT MÜZESİ

 Müze binası 1950 ile 1960’lı yıllarda Çamlık Tesisleri olarak kullanılıyordu.Sonrasında alınan karar ile beraber müzeye dönüştürülmesi istendi. Müzenin girişinde Hitit Dönemini simgeleyen 2 adet dev aslan heykeli yer alıyor. 

Müzeye girip biraz ilerledikten sonra ise gücün simgelerinden birisi olan 2 Koç Boynuzu sizlere selam verecektir.

·         KASTABALA ŞEHRİ

Kastabala-Hierapolis, Anadolu’nun güneydoğusunda Osmaniye'nin 12 kilometre kuzey-kuzeybatısında, Cevdetiye Beldesi-Karatepe Müzesi yolu üzerinde, Kesmeburun, Bahçe ve Kazmaca köylerinin ortasında yer alır.Kent, Ceyhan (Pyramos) Nehri’nin yakınlarında küçük bir ovaya hakim konumdadır. Kastabala'nın yer aldığı Kilikya Bölgesi'nden elde edilen yüzey buluntuları İ.Ö. 2"nci 1000 ile Roma İmparatorluk-Geç Roma Dönemleri arasında farklı dönemlere tarihlenmiştir. Ancak Kastabala’nın İ.Ö. 1'inci 1000 Roma İmparatorluk dönem arkeolojisi henüz yeterince araştırılmamıştır.

Kentte 2009 yılında ilk kez başlatılan ve halen devam eden kazı çalışmalarından elde edilen sonuçlar şimdiden kentin bugüne kadar bilinen tarihçesini değiştirmiştir. Geç Neolitik-erken Kalkolitik; İ.Ö. 5'inci yüzyıl, İ.Ö. 1 - İ.S. 1'inci yüzyıllar, İ.S. 2'nci yüzyıl, İ.S. 4-6'ncı yüzyıllar ve İ.S. 13-15'nci yüzyıllara tarihlenen buluntuların varlığı Kastabala ve bölge arkeolojisine dair eksik bilgileri tamamlayıcı bulgular vaad etmektedir. Kentte sürdürülen kazı ve araştırmalar kentin sınırlarının güneyde Ceyhan Nehri, kuzeyde Karatepe, batıda Kırmıtlı Kuş Cenneti arasında genişleyen verimli ovayı kapsadığını ortaya koymaktadır. Sur ile çevrili kent merkezindeki yapılar kale tepesinin hâkim olduğu küçük bir vadinin kuzey, güney ve doğu yamaçlarında tespit edilmiştir. Kayalık doğal yükseltiler kuzeyde yerleşmenin doğal sınırını oluşturmuştur. Kentin kuzeybatısında, kalenin kuzeydoğu eteğinde kayaya açılan geçit batı ile doğu konut alanlarını birbirine bağlamaktadır.

Antik kentin Roma İmparatorluk Dönemi’nde (İ.S. 2'nci yüzyıl) sur duvarı ile çevrili olmadığı,ilk savunma sisteminin İ.S. 4'ncü yüzyıl sonlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Şehir plancılığı açısından sütunlu cadde yerleşmenin ana aksını belirlemektedir. Duvarlar ve tonozlarla eğimli arazide düz teraslar elde edilmiştir. Yamaca oturtulan ızgara planlı kentte merkezi yapılaşma ile kamu yapıları arazinin ortasına yerleştirilmiştir. Tiyatro,hamam,dükkanlar, kuzey ve güney kiliseler bu plana uygun parsellerde inşa edilmiştir.Ortaçağ Kalesi ise savunmaya elverişli kayalık bir tepe üzerinde yükselmektedir. Mevcut kamu yapılarının ilk yapı evresi Severuslar Dönemi'ne tarihlenmektedir.

Kastabala antik kentinin genişlediği alanı doğu, kuzey ve güneyde çevreleyen engebeli kayalık yamaçlarda çok sayıda mezar mevcuttur. Kastabala Arkeolojik kazı çalışmaları, Bakanlığımız ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Öğretim Üyesi Prof.Dr.Turgut Hacı Zeyrek başkanlığında sürdürülmektedir.

·         ALMANPINAR YAYLASI

Osmaniye’nin Hasanbeyli ilçesinde yer alan bu yayla, Osmaniye gezi Rehberi listenize kesinlikle dahil olmalıdır. İlçe merkezine 5 kilometre uzaklıkta olan bu yaylaya ulaşım oldukça kolaydır. Asfalt yola sahip olmasından dolayı araçlar kolay bir şekilde buraya gelebiliyor. Eğer yazın gelirseniz yaylanın tıklım tıklım dolu olduğunu göreceksiniz. Günü birlik dışında birçok ziyaretçinin kamplı konaklama dahi yaptığını göreceksiniz.

·         BERKE BARAJI

Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde bulunan Berka Barajı, Düdüklü Dağı eteklerinde bulunan Ceyhan Nehri için oluşturulmuştır. Yapımına 1999 yılında başlanan barajın açılışı 2002 yılında gerçekleşmiştir. Bu barajın bir özelliği daha bulunmaktadır. Şu an için inşası biten barajlar içerisinde 201 metre yüksekliği Türkiye’nin en yüksek barajının burası olduğunu söyleyebiliriz. Berke Barajı 201 metre yüksekliği ile dünyada 16. büyük barajdır. 

·         KIRMITLI KUŞ CENNETİ

Osmaniye kent merkezine 10 kilometre kadar uzaklıkta olan Kırmıtlı Kuş Cennetini kesinlikle görmeye davet ediyoruz. Kastabala Vadisi içerisinde yer alan bu bölge birçok kuşun yaşam yeridir. Sayısız kuş türüne ev sahipliği yapan Kırmıtlu Kuş Cennetinde nesli tükenmek üzere olan kuşlar da bulunuyor. Şu an için 10 kadar nesli tükenmekte olan kuş türü burada çoğaltılarak koruma altına alınmıştır.

·         SABUN ÇAYI ŞELALELERİ

Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde yer alan Sabun Çayı bölgede gezilmeye değer ender güzelliklerden birisidir. Şelaleye ulaşmak için öncelikle Düdül Dağına tırmanmanız gerekecektir. Hatta James Bond, bir filminin sahnesini bu dağda, bu şelalede çekmiştir. 11 metre yükseklikten aşağıya doğru akan suyun vermiş olduğu keyfi başka hiçbir yerde bulamayabilirsiniz.

·         MAKSUTOĞLU YAYLASI

Kadirli’ye 45 kilometre uzaklıkta olan bu yaylada bol miktarda kırmızı renkli evler göreceksiniz. Yeşillikler içerisinde yer alan yaylada yer alan bu evlerde konaklayabilir, manzaranın eşliğinde güzel bir kahvaltı yapabilme fırsatına sahip olabilirsiniz.

·         ASLANTAŞ TARİHİ MİLLİ PARKI

Kadirli ilçe sınırları içerisinde yer alan bu milli park aslında bir açık hava müzesidir. Bölge M.Ö 8. yüzyılda Adana ve çevresinde hüküm sürmüş olan Hitit Kralı Asativatas emri ile yaptırılmıştır. Kuzeyden gelebilecek saldırılara karşı yaptırılmış olan bu kalenin eski ismi Asativitas’dır. Hititlerden sonra bölgeye giren Asurlular burayı darma dağan edince bölge harabe duruma gelmiştir. Aslantaş Tarihi Milli Parkında ilk kazı çalışmaları 1946 yılında başlamıştır. Kazı çalışmaları sırasında birçok tarihi eser gün yüzüne çıkarılmıştır. Kalıntı şeklinde çıkarılan eserler içerisinde en önemli olanın Aslan Başlı Heykel olduğunu görüyoruz. İşte bu nedenle bölge Aslandağ Tarihi Milli Parkı olarak adlandırılmıştır.

Kaynak: (yiyegeze,com) (heryerigezelim,com) (kulturportalı,com)