Mersin Akdeniz Turizm Nostaljisi

Mersin güney sahil şeridimizin mütevazi tatil yerlerinden birisi gibi görünse de aslında tam anlamıyla bir medeniyet beşiği ve doğal güzellikler cenneti. Bir kısmına yer veremediğimiz bu değerlerin neler olduğunu okuyacak olursanız emin olun bize hak vereceksiniz.Mersin yöresinin bilinen en eski ismi Kizzuvatna olup bu ad Hitit devrinde Kue, klasik devirde de Kilikya olmuştur. Bu bölgede yapılan kazı ve araştırmalar, ilk yerleşim izlerinin Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağında görüldüğünü ortaya koymuştur.

Mersin Akdeniz Turizm Nostaljisi
Aleyna Özcan Türkiye nin güneyinde bulunan bir liman kentidir Mersin Limanı Türkiye nin en büyük limanları arasındadır

TARİHİ

Mersin, eski adıyla İçel, Türkiye'nin bir ili ve bu ilin merkezdeki dört ilçesinden oluşan şehirdir. Ülkenin en kalabalık onuncu ili olan Mersin, 2019 itibarıyla 1.840.425 nüfusa sahiptir.

Merkezdeki ilçeleri Akdeniz, Mezitli, Yenişehir, Toroslar, diğer ilçeleri ise Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Silifke, Tarsus, Çamlıyayla, Erdemli, Gülnar ve Mut'tur. Toplam on üç tane ilçesi bulunmaktadır. Büyükşehir belediyesi statüsü bulunmaktadır. Türkiye'nin güneyinde bulunan bir liman kentidir. Mersin Limanı Türkiye'nin en büyük limanları arasındadır.

Kentin kuzeyindeki Yumuktepe höyüğünde yapılan kazılarda birçok katman ortaya çıkarılmıştır. Bunların en eskisi, MÖ 6300'lere, en yenisi ise Selçuklu dönemine tarihleniyor. Kazılardan çıkarılan eserler, Adana Arkeoloji Müzesi ve Mersin Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor. Helenistik dönemde kentin ismi Zephyrion'du. Bugün kentin sınırları içinde kalan Mezitli'nin adı ise Soli'ydi. Ancak Arap akınları döneminde kent boşaldı. Mersin'in tarih sahnesine çıkışı 19. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Bu dönemde henüz bir köy olan bölge, konar göçer bir Türkmen aşiretine ev sahipliği yapmış ve adını da bu aşiretten almıştır.Ayrıca Kapadokya bölgesinden gelen Rumlar kent nüfusuna hakim hale gelmişler ve 1850'de kentte 5.250 Ortodoks Rum'a karşılık 1.600 Müslüman yaşamaktaydı. Kentin kaderi özellikle Amerikan İç Savaşı sırasında dünyadaki pamuk kıtlığını gidermek amacıyla Çukurova'da gelişen pamuk üretimi ve bölgenin 1866'da demiryolu ağına bağlanması ile değişmiştir. Bu dönemde Mersin hızla, Çukurova'nın tarım ürünlerinin ihraç edildiği bir liman ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Şehrin bugünkü durumuna gelmesinde, şu anda azınlık olsalar da Hristiyan Levantenlerin önemi yadsınamaz. Şehirde hâlen Levantenlere ait iki katedral bulunmaktadır, Latin-İtalyan Katedrali ve Arap-Ortodoks Katedrali. Ayrıca şehrin kuzeyine Rumlar için bir kilise yapılması da gündemdedir.

Mersin yöresinin bilinen en eski ismi Kizzuvatna olup bu ad Hitit devrinde Kue, klasik devirde de Kilikya olmuştur.Bu bölgede yapılan kazı ve araştırmalar, ilk yerleşim izlerinin Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağında görüldüğünü ortaya koymuştur. Gözlükule Höyüğü ve Yumuktepe'deki kazı araştırmaları ayrıca yörenin tarihte çok önemli bir merkez olduğunu göstermiştir. Nitekim, Gözlükule İslam uygarlıklarından Yeni Taş Çağına kadar 33 katmanda oluşmaktadır.Çiftçi ve çoban toplumunun yaşadığı ilk katmanlarda toprak sıvalı mekan zeminlerinin ortaya çıkışı ve daha üst katmanlarda ele geçirilen çeşitli tarımsal aletler ve çanak çömlekler, üretim ekonomisinin ve toplumsal bilincin gelişimini göstermektedir. MÖ 6. yüzyıla kadar yörenin yazılı tarihi Hurri, Luvi, Arzava, Kizzuvatna gibi yerel krallıklar ve bunların kültürleriyle, buraya daha sonraları egemen olan Hitit, Asur ve Babil krallıklarının tarihleri iç içedir. III. katmanda bulunan Alacahöyük tipindeki bronz hançer ve Hitit yapı kalıntıları, yöredeki Hitit varlığının önemli belgeleridir. Belli bir dönem Hitit egemenliğinde kalan bölge daha sonra Asur Kralı III. Selomossa'nın, MÖ 528 yılında ise Perslerin eline geçmiştir. MÖ 527'de Yunanlar yöreyi ve Kıbrıs'ı, MÖ 334'te ise Mersin'i Makedonlar ise ele geçirmiştir.

·         Antik Yunan döneminde, şehrin adını Zephyrion (Yunanca: Ζεφύριον) taşıyordu ve birçok antik yazarlar tarafından dile getirilmiştir.

·         Antik kaynaklara göre şehirde ticaret yapılıyordu ve hatta kendi adına para bastırmıştı.

·         Sonra Kilikya, Roma eyaletinin bir parçası haline geldi.

·         Roma İmparatoru Hadrianus dan adını aldı ve Hadrianopolis oldu.

·         Romalı devlet adamı ve ünlü felsefeci Marcus Tullius Cicero 620/621 MÖ, ilin valisi oldu.

·         Kilikya ve Mersin, erken 7. yüzyılda Araplar tarafından fethedildi.

·         Ardından Mısırlı Tolunoğulları, Bizanslılar, Ermeni Krallığı, Memlûkler ve 1473 yılında Ramazanoğulları Beyliği tarafından fethedildi.

·         Bundan sonra da 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğuna kaydedilmiş.

·         Amerika İç Savaşı sırasında, bölgenin sıkıntısı nedeniyle yüksek talebi karşılamak için pamuk önemli bir ticaret malı haline geldi.

·         Demiryolu ile getirilen pamuk deniz yoluyla ihraç edildi. 1866 yılında Mersin genişletildi ve şehir önemli bir ticaret merkezi haline geliştirildi.

·         1918 yılında, Sevr Antlaşması ile uyum içinde Fransız ve İngiliz askerleri tarafından işgal edildi.

·         1920 yılında Mustafa Kemal Atatürk ordusu tarafından kurtarıldı.

·         1924 yılında Mersin il yapıldı ve 20 Mayıs 1933'te İçel (büyük Mersin) ilini oluşturmak için İçel iline katıldı, ilin merkezi Mersin, eski İçel ilinin merkezi olan Silifke de kaza oldu.

İlde inanç turizmi açısından önemli olan iki merkez vardır. Birincisi İsa'nın takipçilerinden Pavlus'un Tarsus'ta bulunan Evi ve Kuyusu Vatikan tarafından Hac Yeri ilan edilmiştir. Diğeri Müslüman ve Hristiyan alemince önemli olan ve Silifke/Taşucu'nda yer alan erken Hristiyan devrinde Hac Yeri olarak kabul edilen Azize Aya Tekla (Meryemlik) önemli dini ziyaret merkezleridir. Ayrıca dini açıdan önemli ziyaret yerlerinden olan Tarsus Ashab-ı Kehf Mağarası da il sınırları içerisinde bulunmaktadır.

Toroslar merkez ilçe sınırlarında yer alan Yumuktepe Höyüğü'nde yapılan kazılarda bulgular MÖ 6300'lere kadar gitmektedir.

Tarihi ve turistik açıdan görülmesi gereken başlıca yerler; Alahan Manastırı (Mut), Kravga Köprüsü, Kızkalesi, Yumuktepe, Kanlıdivane (Neapolis), Anamuryum Harabeleri, Viranşehir (Soli), Tarsus - Aziz Pavlus Kilisesi, Silifke-Uzuncaburç, Karaduvar, Ayaş, Çamlıyayla Namrun Kalesi (Lampron) ve Sinap Kalesi, Alahan (Alacahan) Manastırı, Narlıkuyu, Zeus (Jupiter) tapınağı, Cennet Cehennem mağaraları, Çukurpınar mağarası, Korikos Kalesi, Mamure Kalesi, Aslanköy Kaya Mezarları, Adam Kayalar, Tarsus-Ulu Cami, Tarsus-Eski Cami, Büyükeceli Kaya mezarları sayılabilir.

Tabiplerin piri Lokman Hekim Tarsus'ta yaşamıştır. Aynı zamanda yılanların padişahı Şahmeran ile ilgili rivayet de şöyledir:Şahmeran yörenin kralının kızına aşık olur, cadının bir tanesi prensesin hamama geleceğini ve görmek isterse onu hamamda bir odaya gizlice alacağını söyler. Şahmeran her ne kadar biraz şüphelense de aşk gözünü karartır ve gider. Orada katledilir. Tarsus'Ta hâlen ayakta olan eski hamamın göbek taşındaki kızıllığın şahmeranın kanı olduğuna inanılır.

 Gelin kısaca Mersin ilimizin gezilecek yerlerini biraz gezelim:

REFAH ŞEHİTLERİ ANITI

Mersin’de gezilecek yerlerden biri, şehir merkezindeki Atatürk Parkı’nın içerisinde bulunan Refah Şehitleri Anıtı’dır. Refah isimli bir Türk gemisinin batmasıyla birlikte şehit olan askerler anısına yaptırılan bu anıtın hikayesini okuduktan sonra, Mersin’de görülecek yerler listenizi ekleyeceksiniz.

Refah Şehitleri Anıtı, İkinci Dünya Savaşının olduğu dönemlerde yaşanan büyük bir faciayı hatırlatan, en büyük simgelerden biridir. İkinci Dünya Savaşında İngiltere’ye sipariş edilen dört denizaltı 12 çıkarma gemisi ve 4 uçak filosunu almak için Refah isimli gemi ile subay, astsubay ve erlerden oluşan 199 kişi Mersin’den hareket etmiştir. Bu geminin rotası Port Sait’e doğrudur. Gemi yola çıktıktan sonra Karpat Burnu yakınlarında saldırıya uğramış ve torpillenerek batırılmıştır. 23 Haziran 1941 günü saat 17.30 da Mersin’den hareket eden Refah gemisi, beş saat süren bir yolculuğun ardından uğradığı saldırı sonucunda, 167 kişi şehit vermiştir.  Bu faciadan sadece dört deniz, beş hava subayı, 15 astsubay, beş er ve üç gemi personeli kurtulabilmiştir.Bu faciadan 31 yıl sonra, 1972 yılında Atatürk Parkı’na konulan bu Anıt, ordumuzun en önemli şehitleri anısına yapılmıştır. Bu faciaya sebep olan ülke halen bilinmemektedir. Bu facia için insanlar İngilizlerle Almanlar’ın suçlamışlar ancak herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır. Suçlanan ülkelerin arasında Fransa’da mevcuttur ancak bu dönemlerde bir İtalyan denizaltı kumandanı, bir gemi batırdığını kendi üstlerine rapor olarak bildirmiştir. Bu kumandanın vermiş olduğu raporda belirtmiş olduğu gün ve saat, Refah gemimizin battığı zamana uymaktadır ancak yine de kesinlik kazanmamıştır.

Japonya’da yapılan Türk Şehitleri Anıtı, Mersin’de bulunan Refah Şehitler Anıtı’nın bir kardeşidir. Refah şehitler anıtı, Mersin’in Atatürk parkında bulunmaktadır. Bu anıt taş mermerden yapılmıştır. Anıtın hemen altında kare olan bölümde, dört adet ayrı levha vardır. Bu levhaların üzerinde şehitlerimizin isimleri yer almaktadır.

·        MERSİN ARKEOLOJİ MÜZESİ

Mersin ili Bakır çağında itibaren yerleşim görmiş olup ilde pek çok antik yerleşim yeri vardır. Bunlardan dördü UNESCO Dünya Mirası aday listesinde yer alır. Mersin ilindeki antik eserler uzun süre çeşitli müzelerde teşhir edildi. Daha sonra ilde dört arkeoloji müzesi kuruldu. Bu müzeler Mersin Arkeoloji Müzesinin yanı sıra Anamur, Silifke ve Tarsus’taki müzelerdir. Mersin’deki eski müze 1978 yılında Mersin Halkevi binası içinde kurulmuştu. Ancak teşhir salonlarının yetersizdi. Yeni müze 18 Mayıs 2017 tarihinde hizmete açıldı.

·        CENNET CEHENNEM MAĞARALARI

Bir yeraltı deresinin yolaçtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur.Elips biçimindeki ağız kısmı çapları 250 m. ve 110 m. olup derinliği 70 metredir.Çökük tabanının güney ucunda 200 m. uzunluğunda ve en derin noktası 135 m. olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise vardır.

Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V. yüzyılda Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana'ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur. Akdeniz Bölgesinde, Mersin-Silifke yolu üzerinde bulunan Narlıkuyu beldesi yakınlarında iki önemli karstik çukur bulunmaktadır. Obruk olarak adlandırılan bu çökme yapılar kireçtaşından oluşan plato içerisinde gelişmişlerdir. Cennet ve cehennem obrukları keskin köşeli derin çukurluklardır. Bu iki büyük çukur yeraltı mağara sisteminin üst kısmının çökelmesiyle oluşmuş iki bacaya karşılık gelmektedir. Obruğun taban kesimlerine doğru, tavanın çökmesi sırasında yukarıdan düşmüş olan büyük bloklara ve kütlelere rastlanmaktadır.

Cehennem çukurunun yaklaşık 200 m güneybatısında yer alan cennet obruğu, yaklaşık 135 m derinliğindedir. Bu da bir çöküntü obruğu olup, Miyosen döneminde oluşmuş sığ denizel kireçtaşı katmanları içinde karstik süreçler sonucunda oluşmuştur (Cehennem Obruğu da böyledir). Obruğun kuzey yamacı, oldukça diktir. Obruk,kapalı bir karstik mağara sistemi içinde bulunan bir galerinin tavanının çökmesi ile gelişmiştir. Bir yer altı akarsuyu da diyebileceğimiz bu sistem günümüzde faaliyetine devam etmekte ve akarsu yolu üzerinde oluşmuş Cehennem çukurunun’nun taban yüzeyi altından geçmektedir. Narlıkuyu arazisinin derinliklerinden, karstik kaynaklar şeklinde Akdeniz’e karışmaktadır.Obruk tabanına inen merdivenli yolun bitimine yakın bir yerde, Hellenistik dönemden kalma bir Zeus Tapınağı vardır. Merdivenli yolun da bu dönemden kaldığı sanılmaktadır. Rahatlıkla obruğun tabanına kadar inilir. Bu yüzeyin zeminle kontakt yerinde, yeraltından geçen akarsuyun sesleri,kolaylıkla duyulabilmektedir.
Yaklaşık 110 m derinliğine sahip olan cehennem çukuru, Cennet Obruğu’nun oluşumuna yol açan bir karstik yeraltı akarsuyunun, yine açmış olduğu bir yeraltı mağara sistemi tavanını aşındırıp, çökmesi süreci sonucunda oluşmuştur. Obruğun tabanından, batıdaki Cennet Obruğu’nun altına yönelen bir yeraltı akarsuyu geçmektedir. Cehennem çukuru kenarları iç bükey olduğu için ve Cennet çöküğüne göre daha dar ve dik olmasından dolayı tabanına inmek mümkün değildir, özel dağcı ipi veya esnek merdivenle inilip çıkılabilir.

·        ASTIM DİLEK MAĞARASI

Narlıkuyu Kasabası, Hasanaliler Mahallesi'nde Cennet-Cehennem Çöküklerinin kuzey-batısındadır. İçine helezonik demir bir merdivenle inilen mağaranın oluşumu 3. jeolojik döneme kadar uzanır. Birbirine bağlantılı, toplam uzunluğu 200 metreyi bulan galeriler silis minerallerinin birikmesiyle oluşmuş çok ilginç şekilli dev sarkıt ve dikitlerle süslüdür. Mağara nem oranı yazın yüzde 85, kışın yüzde 95' e kadar ulaşmaktadır.

·        AYA TEKLA KİLİSESİ

İnanç turizmi açısından çok zengin olan Mersin’in Silifke ilçesinde bulunan Aya Tekla Yeraltı Kilisesi, Silifke’nin merkezine yalnızca 4 km uzaklıkta. Meryemlik diye de adlandırılan bu ören yeri Hıristiyanlığın en eski ve en önemli merkezlerinden biri. Milyonlarca hıristiyanın ziyaret ettiği bu hac noktasında hıristiyanlığın ilk ve tek kadın şehidi olarak bilinen Aya Tekla’nın (Azize Thekla) saklandığı ve daha sonra kiliseye çevrilen mağara bulunuyor.

İsa Peygamber’in havarilerinden St. Paul’ün (Aziz Pavlus) vaazlarından etkilenen 17 yaşındaki Tekla kendini Hristiyanlık dinine adar. Aziz Pavlos inancını yaymak için Isparta’ nın ilçesi olan Yalvaç’a doğru yola çıktığında Aya Tekla’ya da Silifke ve yöresini Hıristiyanlaştırması görevini verir. Bu yüzden de Aya Tekla Silifke’ye gelerek bugün Meryemlik denilen yerdeki mağara kilisede yaşamaya başlar.

Önce halk tarafından benimsenmez fakat çeşitli ilaçlar yaparak Silifkelilere şifa vermeye çalışır ve başarılı olur. Günden güne kazandığı güçten ve çekinen ve korkan Silifke’nin ileri gelenleri ile doktorlar Aya Tekla’yı öldürtmeye karar verirler.

Aya Tekla’nın üzerine dört beş tane serseri gönderirler. Fakat serseriler mağaraya girdiklerinde bir anda gözden kaybolur ve bir daha da gören olmaz.

Rivayete göre Aya Tekla’nın bulunduğu mağaradan Silifke Kalesi’ne çıkan gizli bir yol bir tünel vardır ve Aya Tekla burdan kaçıp gizlenerek kurtulmuş. Aya Tekla’dan sonra gizlendiği mağara yöredeki gizli Hristiyanların kilisesi olmuş daha sonra Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kabul edince de mağara üstüne büyük bir kilise inşa edilmiş.

Bugün halen Aya Tekla mağara kilisesi dünyanın ilk kiliselerinden biri. Hıristiyanlığın resmen kabülünden sonra başka yapılar de eklenen Meryemlik’te Aya Tekla’ya ithaf edilen Kuzey Kilisesi, Hamam, Sarnıç ve Mezarlık kalıntıları da bulunuyor.

Tek tanrılı inancı yaymaya kendini adayan ve insanlara yardım eli uzatarak şifa veren Aya Tekla her yıl Katolik Kilisesi tarafından 23 Eylül, Ortodoks Kilisesi tarafından ise 24 Eylül günlerinde anılıyor.

·        TARSUS MÜZESİ

Tarihin ve kültürün bir arada harmanlandığı ve bunun ziyaretçilere en güzel bir şekilde sunulmasını sağlayan, Tarsus Müzesi, yaklaşık 1971 yılında hizmete açılmıştır. Müzenin ilk olarak açılış yeri Kubatpaşa Medresesi’dir. Bundan yaklaşık 27 yıl sonra yani, 1998 yılında müze, aynı binada ziyaretçilerini ağırlamaya devam etmiştir. Bir süre sonra medrese binası olarak kullanılan müze, ihtiyaçlara cevap veremiyordu. Bunun için 1998 ila 1999 yılları arasında Kültür Bakanlığı tarafından müzenin yeri değiştirildi.

Tasarlanan yeni müze binasında 3 kat bulunuyordu. 1. Kat en üst kat, zemin 2. Kat ve zemin altı da 3. Kat şeklinde sıralanmıştı. Kütüphane, güvenlik, eserler vb. nesneler bulunuyor. Müzede bulunan eserleri ve sayısını şu şekilde belirtebiliriz:

1.     28176 tane sikke bulunmaktadır.

2.     5198 tane arkeolojik eser bulunmaktadır.

3.     1596 tane etnografik eser bulunmaktadır.

4.     372 tane mühür bulunmaktadır.

5.     6 tane el yazması eser bulunmaktadır.

Buna bağlı olarak da toplam da 35348 tane eser, şu anda Tarsus Müzesi’nde sergilenmektedir.

·        TARSUS ŞELALESİ

Tarsus Şelalesi. Mersin'e bağlı Tarsus ilçesinin kuzeyinde Berdan (Kydnos) Çayı üzerindeki şelale, Berdan Nehri’nin 4–5 m yükseklikten dökülmesi ile meydana gelmiştir. Şelalenin bulunduğu alan jeolojik olarak konalemera yapısına sahip olduğundan buradaki kayalar kolayca oyulmaktadır.

Roma döneminde şelalenin bulunduğu alan mezarlık olarak kullanılmıştır. Bu mezarlar nehrin zaman zaman alçalan suları sırasında ortaya çıkmış ve çoğu da tahrip olmuştur.Tarsus Şelalesi’nin bulunduğu alan günümüzde mesire yeri niteliğinde olup, çevresinde bir takım tesisler bulunmaktadır.

·        KAYACI VADİSİ

Sizi Dünya’dan soyutlayacak, başka bir Dünya’da mistik bir geziye çıkmış gibi hissettirecek bir rüya; Kayacı Vadisi’nde bir gezi.

·        YERKÖPRÜ ŞELALESİ

Aslında sadece bir şelale değil, bulunduğu yer itibarı ile tam anlamıyla bir saklı cennet.

·        KIZ KALESİ

Kız Kalesi hakkında bilinen birçok efsane bulunmaktadır.Bu efsanelerden en çok anlatılanı ise şu şekildedir:

Eskiden Mersin iline hakim olan bir bey varmış.Bu bey evlenir ve bir kız çocuğu olur.O zamanlarda bölgede hakim olan bir gelenek vardır.Geleneğe göre doğan çocuk kahine götürülür.Bey geleneğe uyar ve kahine gider.Kahin kişi bebeğin 9 yaşına geldiğinde yılan sokması ile öleceğini söyler. Bey çok üzülür ve kızı için denizin ortasına kale yaptırır.Kalenin inşası tamamlandıktan sonra kızı orada yaşamaya başlar. Kız çocuğu 9 yaşını doldurur ve ölmediği için Bey bir ziyafet verir ve tüm halk davet edilir. Bölgede yaşayanlardan birisi üzüm getirir. Çocuk üzümü çok sevdiği için odasına götürür ve üzümlerin içerisine saklanmış olan yılanın sokması sonucu kız yaşamını yitirir. Kalenin adının bu efsaneden geldiği söylenmektedir.

Kız Kalesi, yaklaşık olarak karadan 200 metre açıklıkta konumlanmıştır. Bir adacık görünüme sahiptir. Bu sebeple bölgede Kız Kalesine, Deniz Kalesi adı da verilmiştir. Kız Kalesinin çoğu kısmı günümüze kadar korunmuş ve ziyarete açık bir durumdadır.Tahminen 12.yy da yapılmış olan kalenin uzunluğu ise 192 metre civarındadır. Kız Kalesinin en önemli özelliği, açıklıkta olduğundan dolayı dışarıdan alabileceği her türlü saldırıların rahatlıkla gözlemlenebilir ve müdahale edilebilir bir mesafede olmasıdır.

Eski adı Korykos (Corycus) olarak bilinen Kız Kalesi, M.Ö. 4.yy'da yapıldığı söylenmektedir. Kaleyi yapanlar Grekler olarak bilinmektedir. Kız Kalesinin en parlak ve en önemli dönemi Romalılar zamanında yaşanmıştır. Tarihine bakıldığında ise, sadece Romalılar değil birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

·        ADAM KAYALAR

Adamkayalar Toros Dağlarının güney yamaçlarında ve arkeologların Olba Territorium olarak adlandırdıkları bölgede yer alır. Kabartmalara Mersin’i batıya bağlayan   devlet karayolundan Kızkalesi beldesinde kuzeye sapan bir yol ile ulaşılır. Kabartmalar Erdemli ve Silifke ilçeleri arasındaki sınırı çizen Şeytan Deresi kanyonunda yer alır. Kızkalesi’ne olan uzaklığı 7 kilometre, Erdemli'ye olan uzaklığı 30 kilometre Silifke'ye olan uzaklığı 32 kilometre ve Mersin’e olan uzaklığı da 66 kilometredir. Ancak yol bitiminde ziyaretçilerin kanyona inmek için 10 metrelik bir yardan inmeleri ve kanyon içinde 100 metre kadar yürümeleri gerekir. Kabartmalar  36°31′30″K 34°03′15″D koordinatlarında ve kanyon duvarındadır. Çevrede ise bir antik kentin örenleri vardır.

Kabartmalar 11 erkek, 4 kadın, 2 çocuk, 1 dağ keçisi ve alınlık (pediment) üzerinde bir Roma kartalından oluşmaktadır. Bu kabartmalar ile ilgili herhangi bir tarihi belge yoktur. Fakat kabartmalar MS 2. yüzyıla yani Roma İmparatorluğu dönemine tarihlendirilmiştir. Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Profesör Serra Durugönül bu kabartmaların Roma İmparatorluğuna bağlı Olba Tapınak Devleti kral ve kraliçelerini temsil ettiği görüşündedir. Ulaşım zorluğu sebebiyle kabartmalar bugüne kadar nispeten insan tahribatından korunmuş ise 2015 yılında define arayıcıların bazı zararlar verdiği bildirilmiştir.

·        SOLİ ANTİK KENTİ

Soli Antik Kenti, Mersin’in 14 km batısında MÖ 700. yüzyılda Rodoslu koloniciler tarafından kurulmuş. Mersin gibi büyük bir şehrin bu derece zengin antik kalıntı birikimine sahip olduğunu ancak burada uzun süre kalınca fark edebildim. Kaldığım 10 gün boyunca Antik Kilikya coğrafyasına dair bu etkileyici mirasları keşfetmeye çalıştım. Birçoğunun ismini dahi duymadığımız bu zenginlik karşısında şaşırmamak elde değil.

Güneş anlamına gelen Soloi ismi verilen Soli Pompeipolis Antik Kenti’ni Persler Darius döneminde (MÖ 521-485) ele geçirerek, burada sikke bastırmış. Antik çağlarda Kıbrıs ve Mısır’la gerçekleştirilen ticaretle zenginleşen kentte, ortaya çıkarılan eserlerde bu ticaretin izlerine rastlamak mümkün.

Soli Pompeiopolis Antik Kenti, Mersin kent merkezinde, Mezitli ilçesinin Viranşehir Mahallesinde yer alıyor. Neolitik, Helenistik ve Roma dönemlerinden birçok medeniyetin izlerini taşıyan Soli Pompeiopolis Antik Kenti’nin MÖ 700 yılında Kıbrıs üzerinden Anadolu’ya geçen Rodos korsanları tarafından kurulduğu düşünülüyor.

UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesine aday gösterilen 3 bin yıllık antik kent, kurulduğu yıllarda bölgenin en önemli liman kentlerinden biriydi. MÖ 78 yılında Pompeius kumandasındaki Roma İmparatorluğu ordusunun eline geçti. Bu dönemden sonra güneş anlamına gelen Soloi ismi Roma Komutanı Pompeius’un ismi ile değiştirildi.

Günümüzde dağ kapısından deniz kapısına kadar uzanan korint başlıklı sütunlu yol antik kentin en ihtişamlı noktası. Liman, hamam kalıntıları, su kemeri günümüzde ziyaretçilerin görebildiği eseler arasında yer alıyor. Ayrıca antik kentten Bizans dönemine ait bir kiliseden götürüldüğü anlaşılan altın ve gümüş objeler Rusya Petersburg Hermitage Müzesi’nde ziyaret edilebiliyor.

·        ANEMURİUM ANTİK KENTİ

Anemurium Antik Kenti,Mersin‘in adını da bu antik kentten alan Anamur ilçesinde bulunuyor.Eski Anamur olarak da bilinen antik şehir, birçok medeniyetin buluştuğu, geniş alana yayılan tarihi kalıntıları ve muhteşem denizi ile görülmeye değer. Özellikle Roma Dönemi’nde Kıbrıs’a yakın olması nedeniyle ara istasyon konumunda olan Anemurium, kara yoluyla önemli Roma kentlerinden biri olan Germaniopolis ile bağlantılıdır ve o dönemde bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştur. Şehrin bu parlak dönemi İ.S. 260 yılında Pers ordularının eline geçmesiyle son bulsa da şu anda ayakta olan önemli yapılar yine bu dönemden kalmadır. Kentte yer alan yapılar:

Surlar

Uzunluğu 1,5 km’yi bulan surların inşasında yörenin mavi kireç taşı kullanılmış. Helenistik Döneme ait gözetleme kulelerinde ise beyaz renkli taş tercih edilmiş.

Tiyatro

Odeon’un kuzeyinde yer alan tiyatronun yamaca dayalı oturma yerlerinden iz kalmamış; ancak çevre duvarlarının bir kısmı görülebilmektedir. Tiyatronun iki girişi bulunuyor ve girişler kemer ve tonozlarla desteklenmekte.

Odeon

Tiyatronun hemen karşısında yer alan odeon, dikdörtgen planlı ve iki girişlidir. Yarım daire şeklindeki oturma yerleri yaklaşık 900 kişilik ve altındaki kapılar, tonozlu ve orkestraya bağlanan mozaikli koridora girişi sağlıyor. Yapı MS 2. yüzyıla tarihlenmiş.

Halk Hamamı

Tiyatronun batısında yer alan iki katlı hamam, ören yeri içerisindeki en büyük hamam yapısı. Üç ısınma holü ile iki yüzme havuzu bulunuyor. Geometrik desenlerle bezeli taban mozaiğinden ise maalesef çok azı kalmış.

Gymnasion

Odeon’un güneybatısında yer alan yapının bütün tabanı geometrik desenlerle süslenmiş mozaiklerle kaplı. 100 m uzunluğunda üç tarafı stoalarla çevrili ve yaklaşık 1000 metrekarelik bir alanı kaplıyor.

Su Kemerleri

Kentin kuzeyinde, doğu- batı yönlü olarak iki sıra hâlinde yapılmış su kemerleri yer alıyor.

Nekropol Alanı

Anemurium ören yerine ait nekropol alanı Elaiussa- Sebaste gibi bölgede en iyi korunmuş alanlardan bir tanesi ve yaklaşık 350 adet mezar bulunmaktadır.

Kent, özellikle bahar aylarında gelincik ve papatyalarla kaplanıyor ve muazzam bir görüntü ortaya çıkıyor. Ziyaretçilere de mis gibi çiçek kokuları ve kuş cıvıltıları eşliğinde tarihi dokunun tadını çıkarmak kalıyor.

Anamur Burnu’nun doğuya bakan yamaçlarında kalan antik kente Anamur- Gazipaşa kara yolunun 4. kilometresinden sonra deniz tarafındaki 2 kilometrelik yoldan ulaşılıyor.

·        KELENDERİS ANTİK KENTİ

Antik yazarlardan Apollodoros, Kelenderis’in Suriye’den gelen Sandokos tarafından kurulduğunu belirtir. Bu metinde adı geçen Sandokos’un İ.Ö. 2. bin Luvi-Hitit tanrılarından Şanta ile özdeş olduğu kabul edilir ki bu kült İ.Ö. 1. binyılda da sürmüştür. Sandon /Sandan aynı zamanda Tarsus’un da kurucusu ve baş tanrılarından biri olup, bu kentin Hellenistik ve Roma Dönemi sikkelerinin bazılarında tasvir edilmiştir. P. Mela, kentin Samoslular (Sisam) tarafından kolonize edidiğini belirtmektedir. 1986 yılından beri Konya Selçuk Üniversitesi’nden Prof.Dr. Levent Zoroğlu başkanlığında sürdürülen arkeolojik kazılarda İ.Ö. 6. yüzyıla kadar giden buluntular ele geçmiştir. Bu buluntular Silifke ve Anamur Müzelerinde sergilenmektedir.Yüzyılın sonlarında Batı Anadolu ve yakın adalardan gelen Ionialılar, Nagidos ile birlikte Kelenderis’te de ticarete yönelik ilişkileri yönlendirecek ticari iskeleler kurmuşlardır. Kelenderis ilk parlak dönemini İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda yaşamıştır. Atinalılar’ın öncülüğünde Persler’e karşı kurulan Attik-Delos Deniz Birliği’nin en doğudaki üyesi olmuştur. Kazılar sırasında bulunan zengin mezarlar, bir yandan kentin batı dünyası ile ilişkilerini belgelerken, aynı zamanda, doğu kültüründen de kopmadığını ortaya koymuştur. Hellenistik Çağ’da Mısır’da kurulan Ptolamaios Krallığı ile siyasi ittifak içinde olan Kelenderis, İ.Ö. 1. yüzyıldaki korsan baskınları yüzünden çok zor duruma düşmüştür.Romalılar’ın korsanlara karşı hazırladıkları askeri harekâta da katılan Kelenderisliler, Romalılar’ın Akdeniz ticaret yolunu güvenlik altına almasından sonra ikinci parlak dönemlerini yaşamışlardır. Orta Çağ’da, önce Bizans, daha sonra da Selçuklu egemenliğine giren Kelenderis; Osmanlılar Dönemi’nden 20. Yüzyıl başlarına kadar, Anadolu ile Kıbrıs arasındaki deniz ulaşımında önemli bir liman konumunda olmuştur. Kelenderis, İstanbul’un Konya üzerinden Kıbrıs ile bağlantı kurduğu önemli bir Osmanlı limanıyken, 19. yüzyıl ortalarından itibaren, Mersin limanının ortaya çıkması gibi çeşitli sebeplerden dolayı liman işlevini yitirmeye başlamıştır. Liman Hamamı: Liman girişinde bulunan hamam, kentin kısmen ayakta kalabilen antik yapılarıdan birisidir.Üç ana mekanı günümüze kadar ulaşmıştır. Büyük bir kompleks olduğu anlaşılan hamamın bütününe ait görsel bilgi kaynağı, 6. yüzyıl başına tarihlenebilen zemin mozaiğidir. Duvarlarının inşaasında moloz taşlar kullanılmıştır. Yapının dış yüzeyi sıvasızdır. İç yüzey ise yer yer tuğla kaplamadır ve bunun üzerinde de sıva vardır. Bazı bölümlerde mermer plakalar kaplama malzemesi olarak kullanılmıştır. Çatı örtüsündeki yalıtım ise, kum kireç karışımı sıvanın içine tuğla parçaları karıştırılarak sağlanmıştır. Tiyatro: Yüzey araştırmaları ve sondaj çalışmaları dışında henüz gün ışığına çıkarılmamış olan yapının Anemurium’da olduğu gibi, bir meclis binası olabileceği de sanılmaktadır. Nekropol Alanı: Nekropol alanında yapılan kazılarla çok çeşitli mezar tipleri açığa çıkarılmıştır. Bu nedenle Kelenderis antik kenti mezar çeşitlilikleriyle dikkat çekmektedir. Bu özellik Elaiussa-Sebaste, Anemurium, Uzuncaburç gibi yerlerde de vardır. Ancak Kelenderis’tekiler zamana göre farklı tipteki mezarların bir arada bulunmasıyla ayrıcalık göstermektedir. Bu mezar tipleri arasında bugüne kadar tespit edilenler arasında çukur mezarlar, dromoslu yer altı oda mezarlar, beşik tonozlu mezarlar, baldahinli mezar anıtı (Dört Ayak), lahitler, mezar taşları bulunmaktadır. Bu mezar tiplerinin yanı sıra kazı buluntuları ile bugüne kadar kesinleştirilemese de Silifke Müzesi’nde bulunan Hydria örneğinden yola çıkarak Erken Hellenistik Çağ’dan itibaren cesetlerin yakılıp, küllerinin urnalara, yani hydrialara konulduğunu gösteren veriler de elde edilmiştir. Kentin yakın çevresinde, Aydıncık-Gülnar yolu üzerinde 15. kilometrede orman içindeki kaynaktan kente su getiren kemerler ve kanallar günümüze kadar ulaşabilen alt yapılardır.

·        NAGİDOS ANTİK KENTİ

Koloni kentler arasında en eski örneklerden birisidir. Bugün çok fazla bir kalıntı bulunamamış olsa da kesinlikle gidip görülmelidir.

·        OLBA ANTİK KENTİ

Mersin'in en önemli ve en iyi korunmuş tarihi kalıntıları Silifke 30 km kuzeyindeki Uzuncaburç beldesindedir. Helenistik çağda merkezi Uzuncaburç'un 4 km doğusundaki (ura) Olba Krallığının ibadet yeri olan bugünkü Uzuncaburç yerleşim yeri, Roma döneminde, İ.S. 72 yılında imparator Vespasianus zamanında Olba'dan ayrılarak Dioacaesarea (Tanrı-İmparator Kenti) adıyla özerk, kendi adına para basabilen yeni bir site durumuna getirilmiştir.

Diocaesarea'daki Zeus Tapınağı, burç ve piramit çatılı anıtmezar Selefkoslar, yani Helenistik; sütunlu cadde, tiyatro, tören kapısı, çeşme, şans tapınağı ve zafer kapısı Roma döneminden kalma yapılardır. V. yy’de Hristiyanlığın yörede gelişmesi ile Zeus Tapınağı kiliseye dönüştürülmüş, ayrıca yeni kiliseler de yapılmıştır. Bizans döneminin ardından Anadolu Türkleri buraya şehrin sembolü olan yüksek burcun ismini vererek "Uzuncaburç" demişlerdir.

·        AYNALIGÖL (GİLİNDİRE) MAĞARASI

Mersin'de bir kirpiyi takip eden çobanın keşfettiği Akdeniz kıyısındaki Gilindire Mağarası, ziyaretçilerine 560 merdiven inerek buzul dönemini keşfetme fırsatı sunuyor.
Aydıncık ilçesi sınırlarındaki mağara, 1999 yılında hayvanlarını otlatan bir çobanın, çevrede gezen kirpiyi takip etmesiyle ortaya çıkarıldı. Kirpinin girdiği mağaranın büyüklüğü ve görselliği karşısında şaşkına düşen çobanın durumu bildirmesiyle, Orman ve Su İşleri Bakanlığı mağarayı tabiat parkı ilan ederek koruma altına aldı.

Uzmanlarca yapılan incelemelerde, dördüncü zaman (kuvaterner) başındaki son iklim değişikliğiyle buzul sonrası döneme geçişte oluştuğu anlaşılan mağaranın, son kısmının sular altında kaldığı belirlendi.
Araştırmada, mağaradaki sarkıt ve dikitlerin, su altında kalmasından dolayı atmosferik değişimlerden etkilenmeden günümüze kadar ulaştığı tespit edildi.

Denizden 45 metre yüksek yamaçta olan, 555 metre yatay uzunluğa, 46 metre derinliğe sahip mağaradaki dev boyutlara ulaşan ve her biri görsel şölen sunan damla taşlar, ana galeriyi çok sayıda salon ve odaya ayırıyor.
Mağaraya 560 basamak inerek giren ziyaretçiler, çok sayıda ilginç figürlü sarkıt, dikit ve sütunun yanı sıra mağara incisi, bayrak traverten ve duş başlığı gibi oluşumları inceleyebiliyor.Yaklaşık 46 metre derinliğinde su bulunan Gilindire, bu özelliği nedeniyle "Aynalı göl" olarak da anılırken, gölün su kotunun eksi 47 metre seviyesinde bulunması mağaranın deniz seviyesinin altında da devam ettiğini gösteriyor.

Buzul dönemine ilişkin bütün hidrolojik ve atmosferik verileri içerisinde saklı tuttuğu tespit edilen mağara, bu özelliğiyle Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Balkanları kapsayacak şekilde Doğu Akdeniz'de bulunan tek kayıt noktası olarak kabul ediliyor.
Mağarayı gezmek isteyen ziyaretçiler, Aydıncık ilçe merkezine 4 kilometre kala Mersin-Antalya karayolundan deniz tarafına saparak bölgeye ulaşabiliyor.

·        MERSİN MARİNA

Mersin Marina Mersin merkez ilçelerinden Yenişehir'de yer alan bir marina ve alışveriş merkezidir. Birçok ünlü markaya ev sahipliği yapan alışveriş merkezinde aynı zamanda restoran ve kafeler de vardır. Kaynaklar: (seyahatdergisi,com) (tr,wikipedia,org) silifkebelediyesi