Çankırı İç Anadolu Turizm Nostaljisi

Dilediğiniz mevsim gidip zaman geçirebileceğiniz Ilgaz Dağı Milli Parkı, huzurlu atmosferiyle ve bol oksijenli havasıyla önemli bir cazibe merkezidir. Bölge özellikle kış aylarında ziyaret edilse de yaz aylarında da bir hayli yoğun ilgi görmektedir.

Çankırı Tarihi
1 / 10

1. Çankırı Tarihi

TARİHİ

Çankırı İsminin Etimolojisi

Çankırı, batıda antik dönemde Bithynia (Bitinya), doğuda ise Pontus diye isimlendirilen bölgeler arasında yer alan Paflagonya Bölgesi’nde bulunmaktadır.Çankırı şehrinin, antik ismi Gangra’dır ve bu ismi günümüze kadar korumuştur. Bu isim ilk olarak Grek ve Roma dönemlerinde belgelenmiştir. Gangra isminden bahseden en eski yazılı kaynak M.Ö 3. yüzyılda yaşamış olan çok yönlü bilim adamı Eratosthenes’dir. M.Ö. 1. yüzyıla gelindiğinde Alexander Polyhistor, Paflagonya ile ilgili kitabında Gangra’yı ele almıştır. Augustus döneminde yaşamış olan ünlü coğrafyacı Strabon, Gangra’yı kısaca betimlemiştir. Ondan sonra ansiklopedi yazarı Plinius Historia Naturalis’te Gangra’dan bahsetmektedir. Gangra ismi, klasik dönemden Luvi devrine kadar uzanan, Anadolulu yerel bir addır. Ama antik bir Luvi ismi olan "Gangra" halk etimolojisine uygun olarak (halkın anlayamadığı isimlere kendi dilinde bir mana vermeye çalışması) “çan” ve “kırık” kelimeleri kullanılarak Çankırı haline dönüştürülmüştür. Ancak Osmanlı zamanlarında şehrin antik adı korunmuş, Kangırı veya Kângarı olarak kullanılmıştır.M.Ö. 3. yüzyıldan sonra bölgenin en önemli şehri ve yerli krallara başkentlik etmiş olan Gangra’nın efsanevi kuruluş hikatesini Byzantionlu Stephanos’tan öğrenmekteyiz. Yazar burada Gangra sözcüğünün dişil olduğunu söyledikten sonra efsaneyi özetle şu şekilde anlatmaktadır: “Poseidon’la Aryes’in çocuğu olduğunu söyleyen Nikostratos Paflagonya çevresinde keçilerini otlatmak için bir otlak arar ve sonunda uygun bir yer bulur ve bu geçit vermeyen dağların çobanı, toprak sahibiyle anlaşır. Keçilerini otlatırken arazisine de göz kulak olacağını söyler… Bir gün yüksekçe bir tepe üzerinden çevreyi gözlerken dimdik yükselen fakat öbür tarafa geçit veren bir kayalık görür ve o sırada aşağıda oğlakların melediğini işitir. Orada doğurmuş olan keçiyle yavrusunu taşıyarak geçitten geçip, gördüğü elverişli arazi üstüne bir şehir kurar ve oğlağa taktığı Gangra adını şehre de verir”.

Arkeolojik Veriler Işığında Çankırı’nın Tarih Öncesi Dönemleri

Paleolitik Dönem (M.Ö. 600000-12000)

Çankırı sınırları içerisinde 2000’li yıllara kadar, araştırmaların eksikliğinden dolayı Paleolitik Dönem buluntuları bilinmemekteydi. Son yıllarda yapılan bilimsel yüzey araştırmaları, sayıları az da olsa bölgede Orta Paleolitik Dönem (M.Ö. 200000-40000) insanının izlerini ortaya koyan bazı istasyonların ve buralarda bulunan aletlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ve hatta bu aletler içerisinde Alt Paleolitik Dönem’e (M.Ö. 600000-200000) ait olabilecek taş aletler de bulunmaktadır. Bu istasyonlar ve buluntular, Eldivan, Orta ve Kurşunlu ilçelerinde yer almaktadır. Ancak, Orta Paleolitik dönemi takip eden Üst Paleolitik, Epipaleolitik ve Neolitik Dönem buluntularına ait herhangi bir ize şu ana kadar rastlanmamıştır. Orta Paleolitik Dönem’den Kalkolitik Dönem’e kadar olan bu büyük boşluğun nedenleri klimatolojik sebeplerden dolayı yerleşimin olmamasıyla veya bu dönem kalıntılarının kalın sedimantolojik tabakalar altında kalmasıyla açılanabilir.

Kalkolitik Dönem (M.Ö. 6000-3200/3000)

Kalkolitik Dönem’e gelindiğinde il sınırları içinde sayıları az olmakla beraber Kalkolitik Dönem buluntu veren yerleşimler ortaya çıkmaya başlamıştır. Çankırı’da bu döneme ait buluntu veren beş adet yerleşim yeri tespit edilmiştir. Bunlar; Merkeze bağlı Balıbağı Köyü Sarıiçi Höyük, Eldivan ilçesi Elmacı köyü sınırları içerisindeki Fene (Maltepe) Höyük, Orta ilçesi Salur köyünde Salur Höyük, Korgun ilçesi Ildızım köyünde Yüce Höyük, Ilgaz ilçesi Musaköy Türbe Mevkii’dir.

Eski Tunç Çağı (M.Ö. 3200/3000-2000)

Kalkolitik dönemi takip eden Eski Tunç Çağı’nın yerleşimcileri Anadolu’nun yerli halkları olan Luviler ve Hattilerdir. Eski Tunç Çağı’nda, bölgedeki doğal kaynakların yakınına kurulmuş yerleşimlerin ve bunlara ait mezarlıkların sayısında önemli bir artış başlamıştır. Bu doğal kaynaklar temiz su, verimli tarım arazileri ve otlaklar ile endüstriyel kaynaklardır. Endüstriyel kaynakların başında kaya tuzu gelmektedir. İkinci olarak özellikle Neolitik ve Kalkolitik Çağ’da büyük öneme haiz olan çakmak taşı ve obsidiyendir. Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı sakinlerinin büyük olasılıklabölgede başta kaya tuzu, çakmak taşı ve obsidiyen gibi ürünlerin ticaretini yaptıkları düşünülmektedir. Salur Höyük yakınında tespit edilen obsidiyen yatakları ve günümüzde hala işletilen Tuz Mağarası yakınındaki Sarıiçi Höyük bunlara güzel birer örnektir. 

Sonraki