Hatay Akdeniz Turizm Nostaljisi
Hatay ili başlı başına bir dünya mirasıdır. Tarihteki özelliğinin çok az biliniyor olması, nostalji varlığını tam anlatamamasından kaynaklanmakta. Turizm adına tarih ve kültür zenginlikleri saymakla bitmeyecek kadar fazladır. Antik çağın aydınlığı da diyebiliriz. Dünyanın ilk gece ışıklandırılması ve mezepotomya ile bağlantılı zengin tüccarların şimdiki deyimiyle, sosyetenin merkezi olma özelliğine sahip bir ilimiz Antakya, Hatay. İnsanlığın göç ettiği ilk ayak izlerin mevcut olduğu Paleolitik Çağ'dan günümüze kültür ve tarih miraslarımızı barındıran Antakya, ilk mağara kilisesi St. Pierre, Anadolu'nun ilk camisi Habib-i Neccar gibi yerleşim birimleriyle "Dünyanın ilk karanlığı, aydınlatılan caddesi" adına tarihi Kurtuluş Caddesi ile şehri onurlandırmaktadır.
Fiziki Coğrafya Özellikleri
Hatay İli ülkemizin güneyinde, İskenderun körfezinin doğu kıyılarında yeralır. Batıdan Akdeniz, güney ve doğudan Suriye, kuzeybatıdan Adana, kuzeyden Osmaniye ve kuzeydoğudan Gaziantep ile çevrilidir. Hatay; Antakya, Altınözü, Arsuz, Belen, Defne, Dörtyol, Erzin, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Kumlu, Payas Reyhanlı, Samandağ ve Yayladağı ilçelerinden oluşur. Yüzölçümü göller hariç 5.524 km² olup, il topraklarının %46,1’ini dağlar, %33,5’ini ovalar ve %20,4’ünü platolar oluşturur.
İl sınırları içerisinde Alt Paleozoyik’ten günümüze kadar bütün jeolojik devirlere ait birimleri görmek mümkündür. Güney Amanoslarda Mesozoyik yaşlı ofiyolitler yoğunlukta iken, orta Amanoslar’da Paleozoyik ve Mesozoyik yaşlı kalkerler yüzeylenmektedir. İlin güney ve güneydoğu kesimlerinde ise Tersiyer yaşlı kalkerler hâkimdir. Amik Ovası, akarsu vadileri ve kıyı ovaları Kuvaterner yaşlı alüvyal dolgularla kaplıdır. Bu dolgular Hassa yakınlarında genç bazalt akıntıları ile örtülmüştür.
Hatay ve çevresi yoğun tektonizmaya maruz kaldığından yeryüzü şekilleri açısından çeşitlilik gösterir. Başlıca yüzey şekilleri; dağ, plato ve ovalardan oluşur. En önemli dağlık alan, Amik ovasının içinde yer aldığı graben alanı ile Akdeniz arasında adeta bir set gibi yükselen ve kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanış gösteren Amanos Dağları’dır. Bu dağların il içindeki en yüksek noktasını Hassa’nın batısındaki Mığır Tepe (2240 m) oluşturur.
Amanos Dağları’nın doğusunda, dağların uzanışına paralel graben alanı yer alır.Bu grabenin tabanında Amik Ovası bulunur. Bu ova ilin en önemli ve en verimlitarım alanını oluşturur. İldeki diğer önemli ovalar ise; İskenderun körfezinindoğu ve kuzeydoğu kesiminde sıralanmış olan İskenderun, Dörtyol, Payas ve ErzinOvaları ile Asi Nehri’nin denize döküldüğü yerde bulunan Asi Delta Ovası’dır.İlin güneyinde, Asi nehri ile Suriye sınırı arasında kalan ve yükseltisi 400-900 m’ler arasında değişen alan Kuseyr Platosunu oluşturur. Plato üzerinde yer yer tepelikler ve münferit Keldağ (Kılıç Dağı 1730 m) yükseltisi dikkatçeker.
İlde yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı karakteristik Akdeniz iklimi egemendir. Yıllık sıcaklık ortalamalarının 15.1 - 20 °C dereceler arasında değiştiği Hatay’da aylık sıcaklık ortalamaları yaz aylarında en fazla,kış aylarında ise en düşük değerlere ulaşır.
İlde yıllık ortalama toplam yağış miktarı 562.2–1216.3 mm’ler arasında değişir.En fazla yağış kış aylarında, en az yağış yaz aylarında düşer. Yağışta dikkat çeken bir diğer özellik ise Dörtyol’un doğusundaki Amanos Dağları’nın denizden gelen hava akımlarına dik uzanış göstermesi ve buna bağlı oluşan orografik yağışlardan dolayı yıllık ortalama 1500 mm civarında yağış almasıdır.
Hatay ilinin en önemli akarsuyu, kaynağını Lübnan’daki Bekaa Vadisi’nden alan Asi Nehri’dir. Nehrin toplam uzunluğu 556 km olup, üç ülkeye yayılmış bulunan(Türkiye, Suriye, Lübnan) su toplama alanı ise 20.847 km²’dir. Diğer önemli akarsular ise; Asi Nehri’nin kolları olan Küçükkaraçay, Büyükkaraçay Afrin veKarasu çaylarıdır. Amik Gölü kurutulduktan sonra ilde büyük doğal göl kalmamıştır. Balık (Gölbaşı) Gölü ve Yenişehir Gölü gibi küçük göller günümüzde de varlıklarını sürdürmektedirler. Ayrıca Yarseli ve Yayladağı baraj gölleri bulunur.İlde birçok şifalı su kaynağı yer alır. İçlerinde en çok Erzin içme ve kaplıcası ile Reyhanlı Hamamat kaplıcası dikkat çeker. Bunların dışında debisi düşük olan ve işletme tesisleri bulunmayan çok sayıda şifalı su kaynağı mevcuttur.
Hatay, toprak türleri bakımından da çeşitlilik arz eder. İl sınırları içerisinde en yaygın olanlar; kırmızı-kahverengi Akdeniz toprakları, kırmızı Akdeniz toprakları, kahverengi orman toprakları, kolüvyal topraklar ile alüvyal topraklardır. Kırmızı-kahverengi Akdeniz toprakları ile kırmızı Akdeniz toprakları ortalama 400-1000 mm’ler arasında yağış alan zemininde kalkerli kayaçların yoğun olduğu maki ve orman alanlarında görülür. Kahverengi orman toprakları bitki örtüsünün gür, yağış değerlerinin de yüksek olduğu kesimlerde yoğundur. Kolüvyal topraklar eğimli yamaçların eteklerinde, alüvyal topraklar ise ova ve vadi tabanlarında yaygındır.
İklim özelliklerine paralel olarak ilin doğal bitki örtüsü ormanlardan oluşsa da günümüzde birçok bölgede ormanlar tahrip edilmiş, yerlerini makitürleri almıştır. Bunlar mersin, defne, keçiboynuzu, zakkum, delice ve katır tırnağı gibi bodur bitki türlerinden oluşur. Makilerin de tahribata uğradığı alanlarda ise odunsu bitkilerden oluşan garig toplulukları ortaya çıkmıştır. Bugün insan tahribatından uzak ve korunan alanlarda kızılçamkaraçam, göknar, meşe ve ardıç gibi türlerden oluşan karışık ormanlar yer alır.Ayrıca Amanos Dağları’nın Dörtyol’un doğusuna denk gelen kısmında kayın, fındık ve ıhlamur gibi Karadeniz bitki örtüsüne ait türler görülür.
HATAY
Hatay tüm güzel köşeleriyle sadece Türkiye'den değil dünyanın dört bir yanından misafirlerini ağırlıyor. Üç büyük dinin bir arada hoş görü ile yaşandığı şehir Hatay UNESCO tarafından 'barış kenti' seçildi. Yaylaları, kaplıcaları ve plajları da meşhur olan kentin mutfağı da tanımaya değer.
· HATAY ARKEOLOJİ MÜZESİ
Müzede dünyanın üçüncü büyük sikke koleksiyonu bulunuyor. Bu koleksiyonların dışında ise birçok medeniyete ait 35 bin eser yer alıyor. Sekiz odada sergilenen eserlerden bahçede bulunanlar da ayrı bir önem taşıyor. Hatay Arkeoloji Müzesi 1948 yılında açılmış.
· HABİB-İ NECCAR CAMİİ
Habibi Neccar Camii 638 yılında Müslüman Araplar'ın Anadolu'yu fethettikten sonraki inşa ettiği bir camidir. Habibi Neccar Camii ilk önce Roma dönemine ait olan eski bir pagan tapınağı üzerine yapılmıştı. Daha sonra ise bu tapınak bir camiye dönüştürüldü. Etrafına ise medrese odaları konuldu. 19. yüzyıldan kalma olan caminin avlusunda eserler ve şadırvan bulunmaktadır. İslam devleti Anadolu'yu feth ettikten sonra Antakya şehrinde 5 tane büyük cami yapmaya karar vermiştir.Dönemin en ünlü Allah dostlarından olan Habibi Neccar adlı kişiye atfedilerek bu cami yapılmıştır. Habibi Neccar Camii böylece Anadolu'da inşa edilen ilk cami olma özelliğini taşımıştır. Tarihte Haçlı ordusunun 900'lü yıllarda Antakya'yı ele geçirmelerinden sonra cami olarak inşa edilen Habibi Neccar, kiliseye dönüştürüldü. Daha sonra ise tekrardan Müslüman orduların eline geçen Antakya'dan sonra Habibi Neccar tekrardan camiye çevrildi. 1200'lü yıllarda Sultan Baybars'ın Antakya'yı fethinden sonraki zamandan günümüze kadar Habibi Neccar cami olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Tarihte depremlerden dolayı cami yapısı pek çok kez zarar görse de bu zarar gören yapılar yenilenmiştir.
· ST. SİMEON MANASTIRI
Hatay'ın Defne ile Samandağ ilçeleri sınırında Aknehir Mahallesi yakınlarındaki gözlerden ırak bir bölgede yaklaşık 480 rakımlı tepede 6. yüzyılda kurulan St. Simon Manastırı, kentin inanç turizminde önemli yer tutuyor.
Erken Hristiyanlık hac merkezi olarak kabul edilen ve "Stilitler Tarikatı"nın kurucusu Antakyalı St. Simon tarafından dini eğitimler verilmek üzere kurulan manastır, kente gelenlerin görmeden ayrılmadığı mekanların başında geliyor.
St. Simon'un 10 metre yüksekliğindeki taş sütun üzerinde 45 yıl inzivaya çekilerek yaşadığı yer olarak da anılan manastır, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
İçerisinde kilise, vaftizhane, sarnıç ve diğer mimari kalıntıların görülebildiği manastır, etrafını saran rüzgar gülleri, tarihi kalıntıları ve doğayla özdeşleşen mimarisiyle ziyaretçilerine ev sahipliği yapıyor.İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör, AA muhabirine yaptığı açıklama, manastırın, inanç turizmi açısından önemli bir yer olduğunu söyledi.Samandağ ilçesine 12 kilometre uzaklıktaki manastırın, Samandağ ile Defne ilçesinin ortasında yer aldığını anlatan Işıkgör, şöyle devam etti:
"Manastırın en büyük özelliği, burada Stilitler tarikatının yer alması ve insanların burada ayin yapması. Bunun dışında, tek başına inzivaya çekilmek. Stilitler tarikatının kurucusu Saint Simon Stilit, aynı manastırın benzeri olan yere gidiyor ve orada adaşı yaşlı Simon'dan dini ders alıyor. Gördüğü eğitimden sonra Antakya'ya dönen Simon, burada manastırı kurarak tarikatlarıyla ilgili ayinler yapıp eğitimler veriyor. Tabii ki orada inzivaya da çekiliyorlar. Yaklaşık 1,5 metrelik genişliğinde 10 metre yüksekliğinde olan bu sütunların üzerinde kaldıkları için 'Terk-i Dünya Tarikatı' diyenler de var. Burası ayin yapmak amacıyla yapılmış bir yer."
Manastırın, Titus Tüneli'ne de yakın olduğunu aktaran Işıkgör, manastırın yol güzargahı içerisinde bulunmasının da ziyaretçi sayısını arttırdığını kaydetti.
· ST. PİERRE KİLİSESİ
Rivayete göre; Aziz Petrus diğer adıyla Saint Pierre, Hz. İsa'nın 12 havarisinden biridir. Ancak bu 12 kişiden en ön planda olan isim olarak dikkat çekmiştir. Öyle ki, Hz. İsa'nın en güvendiği öğrencisi olduğu söylenmektedir. Bu sebeplerle Hz. İsa'nın çarmıha gerilmeden önce, Hristiyanlığı yayma görevini Aziz Petrus'a devrettiği ve kiliseyi onun adının üzerine kurulmasını istediği bilinmektedir.
Kurulan bu yerde Aziz Petrus, Hristiyanlığı yaymak için gizli toplantılar düzenlemiştir. Milattan sonra 29-30 yıllarında Antakya'ya geldiği ve burada gizlice yaptığı vaazlerle dinini yaymaya çalışmıştır. Bu dönemde Hz. İsa'nın dinine inanan insanlar içim ilk kez Hristiyan kelimesi kullanılmıştır.
Hz. İncil’de yer alan “Resullerin İşleri” kısmında Barnabas’ın Tarsus’a doğru yola çıktığı, orada Pavlos’u bulduğu ve onunla birliktede Antakya’ya gittiği yazmaktadır. Ek olarak orada yaklaşık on iki ay emek sarf edip bu dini yayma faaliyetlerinde bulunduğu ve bu dine girenlere “Hristiyan” adı verilmesinin ilk kez Antakya’da bulunan Saint Pierre Kilisesi’nde gerçekleştiği yazılmaktadır. İşte bu yüzden Hristiyanlar, St. Petrus’u, Saint Pierre Kilisesi’nin ilk kurucusu ve oradaki Hristiyan halkın ilk baş papazı olarak kabul etmişlerdir.
Tarih profesörleri Müslümanlar için Kudüs ne anlama geliyorsa, Hristiyanlar için de Antakya'nın ve Saint Pierre Kilisesi'nin aynı anlama geldiğini belirtmektedir. Çünkü Hz. İsa'nın dinine inanan ilk insanlar buradan çıkmış ve Hristiyan ifadesi ilk kez burada kullanılmıştır. Onlarca medeniyet, din ve kültüre ev sahipliği yapan Antakya bu özelliği ve tarihsel açıdan da çok önemli şehirlerimizden biridir.
· TİTUS TÜNELİ
Titus Tüneli, Titus Kaya Tüneli veya Vespasianus Tüneli, günümüzde Türkiye'nin Hatay iline bağlı Samandağ ilçesi sınırları içerisinde, üzerinde Çevlik mahallesinde kurulu olan ilçenin 5 km. kuzeyinde kalan dağlık ve denize hâkim yamaçlarda bulunan Titus adıyla bilinen Titus Flavius Vespasianus tarafından yaptırılmış, yapımı yüzyılı aşkın bir zaman sürdüğü düşünülen tünellerdir.
Tünel, dağdan gelen derelerin ağzında ve bir iç liman olarak MÖ 300'lü yıllarda I.Selevkos Nikator tarafından kurulan, kurucusu Nikator adıyla anılan tarihi kentin liman bölümüne bakmaktadır. Bu limanın dağdan gelebilecek sel sularıyla dolabileceği düşünüldüğünden dolayı, Titus tarafından derenin önü bir duvar ile kapatılmış, duvarın dereden gelen bölümü ile deniz arasındaki dağ delinerek tünel yapılmıştır. Tünelin kapalı bölümü 130 metre uzunluğunda olup, açık alanıyla birlikte toplam 1380 metre uzunluğundadır. Genel olarak açık ve kapalı alanlarda tünelin yüksekliği 7 metre ve genişliği ise 6 metredir. Tünel Vespasian,Titus ve Antoninus Pius zamanlarında yapılmıştır. 2014 yılında tünel UNESCO'nun Dünya Mirası Geçici Listesi'ne eklenmiştir.
Ayrıca daha sonra yapıldığı düşünülen, tünelin deniz tarafına bakan kısmında kaya mezarları bulunmaktadır. Kaya mezarlarının bulunduğu yer tünele yaklaşık olarak 100 metre uzaklıktadır. Kaya mezarı alanında bulunan en büyük çukur ise oldukça gösterişlidir ve diğer kaya mezarlarından daha farklı tarzda yapıldığından dolayı halk arasında "Beşikli Mağara" olarak bilinmektedir.
Seleucia Pieria antik kentinin parçası olan, Nikator antik kentinin üst bölümlerinde tapınak kalıntıları da bulunmuştur. Bölge kayalık olmasından dolayı çok sayıda mağara bulunur.
Beşikli Mağara,Tirtus Tüneli'nin hemen yakınında bulunan bu yer de gezmeye değer güzel bir adres. Titus Tüneli'nin deniz tarafına bakan kısmına 100 metre mesafede bulunan mağara Seleukeia Pieria adı veirlen antik kentin en önemli parçalarından birisidir. Tamamen kaya üzerine oyularak yapılan mağara tarihi bir mezarlıktır.
· PAYAS KALESİ
Haçlıların Anadolu’dan ilk çıktıkları yere kurdukları Payas Kalesi’nin 13. yüzyılda kurulduğu tahmin edilmektedir. Kaledeki Cin Kulesi de yine gözetleme amacıyla inşa edilmiştir.
Gelip geçenlerden vergi olarak alınan payın asılmasından dolayı Payas ismini alan Kale, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmiştir.
Hac yolu üzerinde olması nedeniyle Payas’a önem veren Osmanlı, 1567-1571 tarihleri arasında Cenevizlilerden temel yıkıntıları ile kalan kaleyi tamamen sökerek aslına uygun olarak bugünkü kale ve hendeği yaptırmışlardır. Külliye, cami, hamam ve imaret ise 1568-1574 yılları arasında tamamlanmıştır.
17. yüzyılda Payas’ı gören Evliya Çelebi’nin de izlenimleri şunları ifade etmektedir: “Deniz kıyısında dörtgen biçiminde taştan yapılma bir kaledir. Sekiz tane sağlam kulesi ve her kulede irili ufaklı toplar vardır. En yüksek burcunda ise balyemez toplar olup limanı korur. Burası Haleb’in iskelesi olmakla serhat gibidir. Kalenin duvarı iki kat olup, burç ve kaleleri pek sağlamdır. Doğuya bakan yakada ikişer kat demir kapıları hendek üzerinde ağaçtan bir köprüsü vardır. Kale içinde 300 kadar ev, dizdar ve 70 kadar kale neferi bulunur. Kale çepeçevre 800 germe adımdır.”
Özellikle Küçük Ali İsyanı ve Hatay’ın ayrı bir Cumhuriyet olduğu 1918-1939’ da,önemli bir askeri garnizona sahip olduğu iddia edilen Kale, 1919 öncesinde ağır suçluların da hapsedildiği bir yapıydı. Şair Namık Kemal de bir süre kalenin zindanında kalmıştır.
· KAPILI DEĞİRMENLİ ŞELALE
Amanos Dağları, Türkiye’nin biyoçeşitlilik merkezidir. Dağlar, biyoçeşitlilik haricinde bünyesinde o kadar çok bilinmeyen ekoturizm değeri barındırır ki, bunları tek tek keşfedip, kamuoyuna tanıtmak gereklidir.
Bu amaç için kurulmuş olan Amanoslar Çevre Derneği-AÇED yıllardır Amanos Dağları’nın ekoturizm, flora ve fauna yapısını keşfediyor… AÇED üyeleri, yakın geçmişte Amanos Dağları’nda yine şelaleler, bitkiler, asırlık ağaçlar, antik alanlar vs. gibi özellikleri bulup keşfettiler. Bu son keşifler içinde görülmeye değer bir ekoturizm değeri var ki bu, Hatay ili Dörtyol ilçesine bağlı Kapılı köyü sınırları içinde kalan ve Amanos Dağları’nda bulunan yeni bir şelaledir.
Kapılı köyü terör nedeni ile yıllardır boşaltılmış durumda, kimsenin Amanos Dağları’na, Kapılı köyüne gidip bu değerleri görme şansı olmamış. Yıllar sonra AÇED üyeleri gidip bu şelaleyi keşfetmiş ve ilk kez fotoğraflayıp belgelemiştir. Hatay ilimizin Dörtyol ilçesindeki Kapılı köyü dere yatağındaki bu şelaleler tam bir ekoturizm cennetidir.
Dere içinde birçok şelale mevcuttur ama en önemlisi, ismi AÇED tarafından verilen Kapılı Değirmenli Şelale’dir. Kapılı köyünün alt kısmında bulunan şelale yaklaşık 15 ile 20 metre arasında yükseklikten dökülmektedir. Şelalenin döküldüğü uçurum kenarına, zamanında burada yaşayan Kapılı köy halkı tahıllarını öğütmek için ahşap ve teneke karışımı bir değirmen yapmıştır. Değirmen tam şelalenin döküldüğü uçurumun yamaç kısmında, tehlikeli bir alandadır.
· REYHANLI HAMAMAT KAPLICALARI
Tarihi ve doğal güzellikleri ile değil kaplıcaları ile de ünlü bir ilimiz olan Hatay'da şifalı kaplıca merkezleri bulunuyor. Reyhanlı Hamamat Kaplıcaları Hatay'a 38 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Kaynaklar: (haber77, com) (heryerdeyiz,com)